17 Ağustos 2007 Cuma

Güldür Bakalım’ın Şenpiliç’i, Türk TV’lerin içerik sıkıntısı ve G-String “denemeleri”




Güldür Bakalım’ın Şenpiliç’i, Türk TV’lerin içerik sıkıntısı ve G-String “denemeleri”

Hatırlarsınız bir dönem Show TV ekranlarında Mehmet Ali Erbil’in sunduğu bir yarışma programı vardı: Ah Kalbim… (İsmini yanlış hatırlamıyorsam tabii) Programın ana sponsoru Saray Halı idi. “Soylu halı Saray Halı” sloganını kafalarımıza kazıtan Saray Halı. Türlü şaklabanlıkların yapıldığı, izleyicilerin Saray Halılar üzerinde takla attırılarak halı hediye edildiği yarışma programında Saray’ın “soylu” imajı bir hayli sekteye uğramıştı. Program sonra ATV’ye geçti. Orada da “pantolon indirme” olayının ardından yarışmanın yayını durduruldu.

Şimdi bu geçmiş konudan neden bahsettim… Show TV’de yayınlanan Güldür Bakalım isimli yarışma programına ait gözlemlerimi aktarabilmek için… Kanal aynı kanal, bu kez söz konusu olan yarışmanın formatı farklı. Levent Kırca, Müjdat Gezen, Kadir Çöpdemir gibi “ağır” isimlerin jüri üyesi olduğu program özelinde yine medyamız yazdı, çizdi. Saatler süren “belden aşağı” espriler, Özgü Namal’ın ara sıra kısılan ve “itici” bir hale bürünen ses tonu, süreyi uzatmak için yapılan “geyik muhabbetler”… Liste uzayıp gidiyor.

Asıl sorun şu: Şenpiliç bu yarışmanın ana sponsoru. Yayınlandığı günden bu yana, “bir haber malzemesi elbet yakalarım” düşüncesiyle izlediğim Güldür Bakalım’ın sponsorunu program hakkında yazı yazmaya karar verdiğim zaman öğrendim. İlginç değil mi? Zaten tavuk markası neden böyle bir programa sponsor olur o da ilginç. Şenpiliç ile yarışmanın formatı arasında nasıl bir bağ kurulmuş doğrusu çok merak ediyorum. Sadece program bitince jenerikte markanın ismi bir kez görünsün diye mi?

Neden içerik üretemiyoruz?
TGRT Şubat ayında el değiştirip Fox TV olduğunda nihayet doğru düzgün programlar izlemeye başlayacağımı düşünüp sevinmiştim. Yanıldım. Umut edip şu zaman kadar bekledim hani belki Amerika’daki Fox vari bir kanal izlerim diye. Olmadı, olamadı. Kış aylarında “kışlık” diziler, yaz aylarında “yazlık dizi”ler, şarkı yarışmaları…

Türk televizyonların yayın içerikleri bunlardan ibaret. Yeni ve farklı hiçbir şey yok. Ha bir de “kimlik” değiştiren sabah programları. Bunlarda bir de magazin programları eklendi. Halk izlediği için reyting de alıyorlar. Reklam da… Peki ama nerede kaldı geçtiğimiz hafta imzalanan “Yayıncılık Etik İlkeleri” anlaşması?

G-String patlaması olacak demedi demeyin
Renkli Dergisi yazarı İlhami Atmaca g-string üzerine “denemeler” yazdı; bir anda popüler oldu. Ne diyordu Atmaca, önce bir hatırlayalım:

“G-string giyen, her ortamda seks düşünür.” (Allah Allah ben hiç de öyle düşünmüyorum.)

“Bu model, haz noktalarına baskı uygulayarak uyarır.” (Yalan yok öyle bir şey.)

“G-string’in amacı kadına her an cinselliği düşündürmektir.” (Wooow müthiş bir buluş o halde G-string.)

İşin “sosyal” boyutunu tartışmayacağım ama atmaca farkında olmadan G-String satışlarını patlatacak. Görürüsünüz… Bizim millet meraklıdır çünkü, üzerinde çok fazla konuşulan, polemik yaratılan bir konu varsa, ki şu anda bir üründen bahsediyoruz, kesin gider satın alır ve de giyer. Bence G-String üreticileri bir araya gelip bir reklam kampanyası yapmalı, başrolü de İlhami Atmaca’ya vermeli.

Diptepki
Gazetecilik “hatır ve gönül” ilişkisiyle olmuyor ne yazık ki! Duyarsın ve yazarsın. Bu kadar basit bir formül. Lafı uzatmaya, evelemeye, gevelemeye, “mış” gibi yapmaya hiç mi hiç yer yoktur gazetecilikte. Bizim sektör böyle maalesef… Müthiş bir haber yakalayıp yazarsın ve ortalarda böbürlenirsin ben yazdım diye. Ki geçen hafta benim de yaptığım gibi… Bazen de o duyduğun haberi yazmaz elinde bekletirsin. Niye bekletirsin? Haberin muhatabı senden “rica etmiş” de ondan. Sonra da işi kişiselliğe döküp yaz(a)madığın haber yüzünden haberi sana gönderen kişiyi paylarsın. Benim bildiğim gazetecilik bu değil. Böyle diyen varsa da izah etsin lütfen.



Gülay Koç, gulay.koc@mediathinkonline.com

Kaynak: mediathink Dergisi

Hiç yorum yok: